28 Kasım 2018 Çarşamba

KELİMELER


                                                                               KELİMELER                                                                                       
Her okuduğunuz kitapta iki kelime öğrensek fena mı olur?  Nedir bu yeni basılan kitaplarda, basılan her kelimenin “bilinen” “anlaşılabilir” kelime olması kaygısı?
Puslu Kıtalar Atlası’nı okuduğumda ne kadar hoşuma gitmişti dili.  Ne hoş bir üslubu vardır.  Hele benim gibi masala bayılan biri için susuz kalmış birinin buz gibi akan bir dereden kana kana su içmesine benzer.  Okuyanlar bilir, okumayanlar için izah edeyim, İhsan Oktay Anar bir sürü Osmanlıca kelime kullanır.  Bir sürü eski laf lakırdı.  Zaten o ballandıra ballandıra anlatma tekniğine de bu sayede ulaşır.  Fakat bunu öyle ustalıkla yapar ki, bu kelimelerin çoğunun anlamını tam olarak bilmeseniz dahi, cümlenin gelişinden kelimenin anlamını çıkartırsınız ve çoğunda sözlüğe bakmanıza gerek kalmaz.  Eh bakmanız gerekenler olursa da, bir iki kelime öğrenmiş olursunuz, yanınıza kâr kalır.

Neyse bir gün kızım Elif’in, üniversiteye giderken, ders icabı kitabı okuması gerekti.  Artık hangi derste, ne için okuyorlardı bilemiycem.  Geldi benden kitabı sordu.  Gitti yerinden aldı.  Kitapla odasına girdi, belli okumaya başladı.  Beş dakika geçti geçmedi, fırtına gibi odasından fırlayıp, kasırga gibi esti, ateşler püskürdü.  Vay efendim, neymiş bu?  Bir kelimesini anlamıyormuş.  Ne bilsinmiş o Osmanlıca.  Mecbur muymuş bilmeye.  Nasıl anlayacakmış?  Nasıl okuyacakmış?  Hocasına veryasın etti.  Kendini yerden yere attı. Çırpındı vs.  Sakinleşir gibi olunca ona, “kızım git şöyle üç dört sayfa oku.  Bilmediğin kelimelere takılma.  Biraz okuyunca anlayacaksın ki, onları bilmesen de metni anlıyorsun,” dedim.  Gerçekten de gitti, okudu ve kitabı sevdi.  Anladı.  Üstelik dediğim gibi bakmak zorunda kalacağı birkaç kelimeyi de öğrenmiş, dağarcığına katmış oldu.
Sonra öğrendim ki bu Puslu Kıtalar Atlası’nı üniversitelerde okutmak moda olmuş.  Anlaşılan Elif’in isyanını, bütün öğrenciler de paylaşıyorlar.  Ve muhtemelen öğretmenlerine itirazlar ediyorlar.  Bence, öğretmenlerinin tepkisi benim Elif’e verdiğim tepki olmalıydı.  Ama yine anlaşılan o ki, öğretmenleri de öğrencilerine hak veriyor (ki merak etmeden edemeyeceğim, neden o zaman okutmak için başka bir kitap seçmiyorlar?).  Sonuç olarak yayınevi ve yazara baskı yapılmış olacak ki, yeni baskılarda Osmanlıca kelimelerin yanına parantez içinde yeni Türkçeleri yazılıyormuş.  Ben elime alıp kitabı görmedim, öyle olduğunu söylediler.  Çok üzüldüm. Ama şaşırdım dersem yalan olur. 
Bu konuda iki itirazım olacak:  Birincisi kitabın tüm o akıcılığı, masalsı havası, bütünü ve üslubu kaçar.  İkincisi, üniversite öğrencilerimiz biraz zahmet buyursunlar, anlamaya çalışsınlar, bilmedikleri kelimelere de sözlükten bakıp bir iki yeni kelime öğrensinler.  Üniversite seviyesindeki eğitime bu yaraşır.  Yoksa magazin basınının kullandığı sayıda kelime ile iktifa edip edebiyat yapmaya, yazı yazmaya kalkışan ve başaramayan bir sürü okumuş yetersiz elemanımız olur, ki bunlardan etrafta bol bol var.
Dahi anlamındaki -de ile bağlaç ki’leri birleşik yazıp, tam tersine birleşik yazmaları gerekenleri de ayrı yazan bu kadar insanın mantar gibi patlaması bu tür yetersiz eğitimden kaynaklanmıyor mu?
Tekrar edeyim, her kitapta bir iki kelime öğrenmek fena mı olur?  Her kelime bir kavram demek.  Her kavram bizi düşünmeye sevk eder.  Biraz düşünmeye başlamanın zamanı geldi de geçiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder