10 Aralık 2018 Pazartesi

MERYEM İLE FATMANIN MASALI


Medeniyetlerin birbirini kovalaması, inkâr etmesine rağmen devam etmesi büyüleyici bir süreç.  Ve üzücü.  Yani bir öncekini inkâr ve ret ettiğini sanan medeniyetler açısından üzücü.  Sürekliliklerini inkâr etmeleri.

Endülüs bunun en güzel örneklerinden biri.  Bir Araplar hüküm sürmüş İspanya topraklarında.  Kendi yaşayışlarını, medeniyetlerini, anlayışlarını getirmişler.  Bir de İspanyollar.  Aslında bu topraklarla kaynaşmışlar ve köklerini bırakmışlar da.  711 yılında gidip 1492 yılında dönmüşler.  Düşünecek olursak çok uzun bir süre.  Yani 780 sene orada yaşamışlar.  1492’ye 780 eklesek 2272 eder.  Yani gittikleri bir o kadar olmamış daha.  
Kalanlar, gidenleri inkâr ediyor, onlardan nefret ediyor.  Ettiriliyor.  Bu işin iki boyutu var sanki.  Biri devletler boyutu.  Diğeri halk boyutu. 

Beni halk boyutu ilgilendiriyor.  Halk acaba nasıl bir alış-veriş içinde oldu.  Yerel halk ile yeni gelenler ne kadar kaynaştı?  Birbirlerine ne verip, aldılar.  Çünkü mutlaka tek taraflı değildir.  Bu alış-veriş öykülerini satır aralarında aramayı seviyorum.  Yemeklerdeki lezzetlerde.  Müzikteki nağmelerde.  Onlar kalıyor. Nedense onları silemiyorlar.  Oralarda birbiriyle kaynaşmış herkes.  Halinden memnun.  Kaynaşıp yeni bir şey olmayı başarmış aslında.  Onlar yok olmuyor.

Portekiz’de Fatima diye bir kasaba var.  Yani düpedüz Fatma işte.  Güya yüzyıl kadar önce Meryem de burada kendini üç küçük çocuğa göstermiş. 
O yüzden Fatima şu anda Hıristiyanların minik bir hac merkezi olmuş.  Bana hep çok manidar gelir.  Emeviler’in kurduğu bir köy.  Köy. Aslında kasaba bile değil.  Bu minik köye Fatma adını koymuşlar.  Sonra gitmişler.  Ama kalanlar bu köyün ismini değiştirmemiş.  Sonra da Meryem çıkagelmiş köye. 
Görmeyi çok arzu ediyordum.  Gördüm.  Tam bir hayal kırıklığı.  Tamamen bir hac turizm cenneti halini almış.  Ruhu kaçmış, başka yerlere gizlenmiş Fatma’nın, nam-ı diğer Meryem’in.  Ama öykülerini anlatmaya devam ediyorlardı.
Çarşını gezerken gördüm hatıra eşyası olarak satılan “Fatmanın Eli”ni.  

Çok şaşırdım.  Aaa, bu Fatma’nın eli, dedim, ki her yer Meryem’in minik heykelcikleri, mumları vs. ile doluydu. 

Ama eli Fatma kalmış.  İlginç geldi.  Sonra bu elin hikayesini okuyayım deyince daha da güzel şeyler çıktı önüme: https://gizliilimler.tr.gg/Fatima-h-nin-Eli--k1-Hamse-Eli-k2-.htm  


Derli toplu bir bilgi buldum burada.  Ve ne ilginç. Bakmanızı tavsiye ederim.
Bir varmış, bir yokmuş.  Zaten bu el çoook öncelerinden varmış.  Fatmanın olmuş, Meryemin olmuş.  Bir sonraki bir öncekini inkar etmeye çalışmış.  Ama olmamış. 
Gökten üç elma düşmüş.  Biri bana, biri Çiğdem’e, biri de bu masalı anlatana.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder