Medeniyetlerin birbirini kovalaması, inkâr etmesine rağmen
devam etmesi büyüleyici bir süreç. Ve üzücü. Yani bir öncekini inkâr ve ret ettiğini sanan
medeniyetler açısından üzücü.
Sürekliliklerini inkâr etmeleri.
Endülüs bunun en güzel örneklerinden biri. Bir Araplar hüküm sürmüş İspanya
topraklarında. Kendi yaşayışlarını,
medeniyetlerini, anlayışlarını getirmişler.
Bir de İspanyollar. Aslında bu
topraklarla kaynaşmışlar ve köklerini bırakmışlar da. 711 yılında gidip 1492 yılında
dönmüşler. Düşünecek olursak çok uzun
bir süre. Yani 780 sene orada
yaşamışlar. 1492’ye 780 eklesek 2272
eder. Yani gittikleri bir o kadar
olmamış daha.
Kalanlar, gidenleri inkâr
ediyor, onlardan nefret ediyor. Ettiriliyor. Bu işin iki boyutu var sanki. Biri devletler boyutu. Diğeri halk boyutu.
Beni halk boyutu ilgilendiriyor. Halk acaba nasıl bir alış-veriş içinde
oldu. Yerel halk ile yeni gelenler ne
kadar kaynaştı? Birbirlerine ne verip,
aldılar. Çünkü mutlaka tek taraflı
değildir. Bu alış-veriş öykülerini satır
aralarında aramayı seviyorum.
Yemeklerdeki lezzetlerde.
Müzikteki nağmelerde. Onlar
kalıyor. Nedense onları silemiyorlar. Oralarda birbiriyle kaynaşmış herkes. Halinden memnun. Kaynaşıp yeni bir şey olmayı başarmış aslında. Onlar yok olmuyor.
Portekiz’de Fatima diye bir kasaba var. Yani düpedüz Fatma işte. Güya yüzyıl kadar önce Meryem de burada
kendini üç küçük çocuğa göstermiş.
O
yüzden Fatima şu anda Hıristiyanların minik bir hac merkezi olmuş. Bana hep çok manidar gelir. Emeviler’in kurduğu bir köy. Köy. Aslında kasaba bile değil. Bu minik köye Fatma adını koymuşlar. Sonra gitmişler. Ama kalanlar bu köyün ismini
değiştirmemiş. Sonra da Meryem çıkagelmiş
köye.
Görmeyi çok arzu ediyordum.
Gördüm. Tam bir hayal
kırıklığı. Tamamen bir hac turizm
cenneti halini almış. Ruhu kaçmış, başka
yerlere gizlenmiş Fatma’nın, nam-ı diğer Meryem’in. Ama öykülerini anlatmaya devam ediyorlardı.
Çarşını gezerken gördüm hatıra eşyası olarak satılan “Fatmanın
Eli”ni.
Çok şaşırdım. Aaa, bu Fatma’nın eli, dedim, ki her yer
Meryem’in minik heykelcikleri, mumları vs. ile doluydu.
Ama eli Fatma kalmış. İlginç geldi. Sonra bu elin hikayesini okuyayım deyince daha da güzel şeyler çıktı önüme: https://gizliilimler.tr.gg/Fatima-h-nin-Eli--k1-Hamse-Eli-k2-.htm
Derli toplu bir bilgi buldum burada. Ve ne ilginç. Bakmanızı tavsiye ederim.
Bir varmış, bir yokmuş.
Zaten bu el çoook öncelerinden varmış.
Fatmanın olmuş, Meryemin olmuş.
Bir sonraki bir öncekini inkar etmeye çalışmış. Ama olmamış.
Gökten üç elma düşmüş.
Biri bana, biri Çiğdem’e, biri de bu masalı anlatana.