6 Aralık 2012 Perşembe

ARKASI YARIN: OF LALA

Evet Of Lala'nın Hikayesine kaldığımız yerden devam edelim.  
Nuruosmaniye Cami önü esir pazarı

            -- Kız seni evladım gibi severdim.  Sen herkesin sözüne uydun.  Şehzadenin cemalini seyredeceğim diye tılsım olan yanağındaki bene mum damlattın.  Bir sene daha sabredemedin.  Şimdi benden sana iylik: fırına şehzadenin yemini yerine gelsin diye bir sevgili koyunu var onu atayım.  Seni bir memlekete götürüp bırakayım.  Canına kast edemeyeceğim. 
Hemen koyunu yanan fırının içine atar.  Kızı kucağına alıp:
--  Kapa gözünü, der.  Kız gözünü kapar.
--  Aç gözünü, der.  Kız açar kendisini bilmediği bir memlekette bulur.  Gece yarısı karanlıkta etrafı göremez.  Zavallı kız kardeşlerini görmeye gittiğine bin kere lanet hevan olur.  Ağlayaraktan yürümeye başlar.  Bir büyük ağaç görerek üzerine çıkar gecenin mütebakını orada bin türlü endişe ile geçirir.  Sabah olur ağaçtan iner.   Yürümeye başlar.  Birkaç saat yürükten sonra bir şehre dahil olur.  Geceden beri  meyusiyetle düşüne düşüne kendi kendine bir karara varır.  Şimdi bu kararını mevki icraya koymak için çare arar.  Bir müddet daha gittikten sonra ihtiyar bir adama rast gelir.  Mahcubiyetle sorar:
--  Bakınız a efendi peder, burası hangi memleket ?  İhtiyar dahi:
--  Evladım burası Hint memleketidir.  Sen yabancı mısın?  Kız:
--  Efendi baba canım, ben garibim, kimsem yok.  Sizden esir pazarını soracaktım.  Nerededir bana gösterir misiniz?  İhtiyar:
--  Evladım buranın esircisiyim.  Bir yer aramadan güzel tesadüf; benden ne istiyorsun? Cevabını verince kız:
--  Ben terbiyeli yere satılmak istedim.  Zira terbiyem……. olduğundan başıma daha çok felaket gelmesi muhtemel.  Beni güzel bir yere satınız, der.
İhtiyar bakar ki kız fevkalade güzel, yüzlerle lira edecek, sevinir:
--  Peki kızım seni istediğin gibi yere satarım.  Haydi yürü gidelim, der.  Ve birlikte  yürümeğe başlarlar.  İyice yürüdükten sonra bir konağın önünde ihtiyar durur.  Kapıyı çalar.  Kapı açılır, içeriye girerler.  Kız konağın her tarafını mükemmel bulur.  Müteddin satılık köleler, cariyeler velhasıl kendisi gibi birçok talihsizler de orada tesadüf eder.  Orada iki gece kalır.  Üçüncü günü Hint padişahının sarayından iki harem ağası gelip bir güzel cariye ayırırlar.  Esirci ne kadar cariyesi varsa gösterir.  Beğenmezler:
--  Bunlardan daha güzeli yok mu? Diye sorarlar.. Esirci dahi:
--  Var ama biraz fiyatlıcadır, der.  Harem ağası:
--  Ne olursa olsun güzel olsun da, deyince esirci hemen gider oduncunun kızını getirir.  Lalalar pek beğenirler:
-  Bunu kaç liraya satıyorsun? Diye sorarlar.  Esirci üç yüz liradan bir para aşağıya olmaz, der.  Lalalar kızı pek beğendikleri için üç yüz lirayı verip kızı alırlar.  Esirci kızı bir yalnız odaya götürüp der ki:
--  kızım, al bu iç yüz lira senindir. 
Kız dahi:
--  Babacığım ben parayı ne yapayım, benim maksadım terbiye olmak.  Bu para sana helal olsun, der.  Esirci son derece memnun olur:
--  Haydi kızım git, Allah selamet versin.  Cenab-ı Hak da seni memnun eylesin, diye dualaşıp ayrılır.  Kız lalalarla Hint Padişahının huzuruna çıkar.  Padişah kızı pek beğenir. 
--  Haydi götürünüz.  İşinin neden ibaret olduğunu gösterin, der.  Kızı oradan başka bir odaya götürürler.  Odanın içi siyahlarla düşenmiş siyah perdeler asılmış, köşede bir karyola içinde mumya gibi sarı bir taze inim inim iniliyor.  Kızı götüren cariye yatağın yanına gider:
--  Sultan hanım istediğiniz gibi güzel cariyeyi esircinin hanesinde Base ağa efendi bulmuş, getirdi.  Emrinize amadedir.  Sultan başını çevirir bakar ve gayet ince bir sedayla:
--  Hakikatten güzel, beğendim, yelpazemi getiriniz, der.  Hemen cariye gider incili bir yelpaze getirir, yeni gelen kızın eline verir. 
--  Senin vazifen sultan hanımı yelpazelemek, der ve odadan çıkar.  Biçare kız hastanın başucuna geçer yelpazelemeğe başlar.  O yatakta “Allah, Of” diyerek inler, bu zavallı kız onu yelpazeler.  Gece olur, saat altıya kadar yelpazeler.  Sultan:
--  Haydi kızım, artık git yat, der.  Sultanın odasına muttasıl bir oda varmış. Kıza orada yatacaksın, der.  Gündüzden göstermişler, gider.  Zavallı soyunur yatar.  Fakat gözüne bir türlü uyku girmez.  Kendi kendine düşünür:
--  Acep bu sarayda ne esrar var?  Elbet yarın cariyelerden birine sorup öğrenirim.  Ertesi gün kalkar, yine vazifesi başına gider.  Sultan kıza gidip yemek yemesi için müsaade eder.  Kız öteki cariyelerle sofraya oturup yemek yerken sorar ki:
--  Rica ederim bu saraydaki matem neden.  Her köşede bir hüzün görüyorum.
Orada bulunan cariyeler:
--  Sus, sen de dün geldin bu gün her şeyi anlamağa kalktın.  Senin ne vazifen!  Cevabını verirler.  Biçare kız susmağa mecbur olur.  O gece dahi saat altıya kadar sultanı yelpazeler.  Sultan yatmak için müsaade eder.  Kız odasına gider.  Saat yediye kadar uyuyamaz.  Bir müddet daha o yana, bu  yana döner.  Tamam uyuyacağı zaman şark diye kapı açılır.  Kız uyur gibi yapar.  Gözünün aralığından gelenin kim olduğunu anlamak için bakar.  Kendisini esir pazarından gelip alan haremağasının bir tanesi olduğunu görür ki bu ağaya herkes baş ağa efendi diye ihtiram edermiş.  Kız kapısının bu ağa tarafından açıldığını görünce teaccüble kendisini uyur gibi gösterir.  Arap içeriye başını sokar, iki defa, “kız, kız”, diye bağırır.  Hiç ses çıkmayınca:
--  Uyumuş şeytan kız, der.  Kapıyı çeker.  Kız kendi kendine:
--  Acep beni bu adam ne yapacaktı gece yarısı, şunun arkasından gideyim bakayım nereye gitti! Der.  Hemen yataktan kalkar, salona çıkar.  Baş ağa merdivenden iniyormuş.  Kız da onu takip eder.  Arap odasına gider.  Bir dolap açar.  Bir kesik saplı kamçı, bir tabakta üç tane zeytin, bir dilim kuru ekmek alıp dolabı kapar.  Odadan çıkar, avluya iner.  Kız da arkasından gider.  Arap bahçe kapısını açar, bahçeye çıkar.  Bahçe saray bahçesinden ziyade viraneliğe benziyormuş.  Her tarafını otlar bürümüş.  Bahçeye uzun müddet bakılmadığı yek nazarda anlaşılıyormuş.  Lala bahçede bir miktar yürüdükten sonra yerden bir mahzen kapağı açar.  Kapağın içindeki merdivenden aşağıya iner.  Kız da arkasından iner.  Lala bir odaya girer.  Kızın kulağına ince bir seda gelir:
--  Lala yine mi geldin?  Kız kapıdan içeriye bakar ki tavana saçlarından asılmış bir delikanlı mumya gibi sararmış o kadar zayıflamış ki tarif olunur gibi değil.  Lala hemen tavandan delikanlıyı indirir, ekmekle zeytini verir.  Zavallı çocuk aç köpek gibi ekmeğe sarılır yer. Ondan sonra Lala:
--  Bre nâbekâr daha uslanmadın mı? diyerek elindeki kırbaçla delikanlıyı bayılıncaya kadar döver.  Biçareyi baygın bir halde tavana asar.  Kapıdaki kız işin hitam bulduğunu anlar.  Laladan evvel koşa koşa odasına gelip yatar.  Biçare kız yarı uyur, yarı uyanık sabahı eder.  Sabahleyin yine vazifesi başına gider.  Sultanı yelpazelemeğe başlar.  Sultan dahi her günkü gibi ah of deyince kızın içi lüzün olurmuş.  Kendi kendine düşünür:
--  Acep akşamki gördüğüm halleri söylesem mi?   Yoksa sultanın matemi o delikanlıdan mı? diye fikrinden geçirir ki ne olursa olsun söylerim diye tekmil cesaretini toplar, sultana der ki:



Arkası yarın...

1 yorum:

  1. Merhaba blogunuzu tesadüfen buldum. yarın universite sınavına girecek kızıma okuyordum Of Lala nın Hikayesini devamını göremiyorum nasıl okuyabiliriz. Sevgiler

    YanıtlaSil