Evet... Ben eski savaşıma geri döneyim: Varlık savaşı.
To be or not to be.
Bir süredir ayağımın altındaki zemini çekip aldılar. Boşlukta bıraktılar.
“Yaptılar...ettiler...”
Kim ya bunlar? Niye kendi kendime
yaptığım şeyleri başkasına atıyorum?
Baştan yazıyorum, düzelterek: Bir
süredir nereye bastığımı şaşırdım, kendimi bir boşluğa bıraktım. Bunu yapmamın sebebi başkaları olabilir. Yani etrafta öyle abuk sabuk şeyler oluyor
ki, beş duyumu kaybettim neredeyse, muhakeme kabiliyetimle birlikte. İnanılmaz bir hızla olaylar gelişiyor ve
benim hiçbir etkim yok bu olaylarda. Ne
bana soruyorlar bunları yaparken, ne de benim müdahalemi bir taraflarına takan
var.
Kararım kesindi, diyordum ki, bunların mevcudiyetini
meşrulaştırmak için bir daha sandığa gidip oy moy kullanmayacağım. Ama şu son referandumda, bu başka, bu seçim
değil, bu varlık savaşı, gitmem lazım, dedim. Pek lazımmış. Yine sonuç
aynı. Bu mahlukatın seçimleri benim
sayemde meşru oldu ama bu olaydaki tek katkım bu! Gerisi koca bir üç kağıt çünkü. Kazanmam mümkün olmayan bir üçkağıt
oyunu. Bul karayı, al parayı. Bulman mümkün değil. Ama parayı kaptırdık yine. Bundan sonra kaptırmayacağım. Ben ben olarak varlığımı muhafaza etme
savaşıma geri dönüyorum. Zaten beni kabul etmedikleri savaşları onların olsun.
Mesele kendimce bulduğum doğruyu başkalarıyla paylaşmak
benim için. O doğruyu bulmaya çalışmak
ve bunu yaparken yanlış yapmamaya çalışmak.
Kimsenin hakkına tecavüz etmemek ama kendime de tecavüz ettirmemek. Ve mutlu olmak. Huzurla yapmak. Bir şeyleri başardıkça kıvanç duymak. Paylaşmak bunları, bunları yok etmeye,
engellemeye çalışanlara çaktırmadan ki ne üstüme saldırsınlar, ne de söylediklerime. O
yüzden diyorum sırları ve doğruları aktarmanın en güzel yolu ya çocuk oyunları,
ya masallar. Tüm sır onlarda gizli. Mitolojiler, masallar... Onları çocuk işi, kadın işi görüyor hala
ahmaklar. Ay aman uyanmasınlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder