Evet efendim, masalımıza konu olan Unkapanı köprüsüne bir göz attıktan sonra devam edelim:
--
Ah Lala canım, ben sultanı nasıl göndereyim. Ya bir akıl öğreten olursa
ne yaparım der. Lalası:
--
Evladım, o kız gayet saf, bir şeyden haberi yok, korkacak ne var? Gider,
akşama kadar oturur, akşamüstü yine gelir.
Şehzade biraz düşündükten sonra:
--
Lalacığım, ademoğlu hilebazdır kimse ermez fendine, ben doğrusu
korkuyorum. Fakat sen babam
yerindesin. Sözünü kıramam. Sabah erkenden gitsin, akşamüzeri
gelsin. Sakın gece kalmasın, der ve
yukarı sultan hanımın odasına çıkar.
Sabah olur, kız bir sevinçle uyanır.
Lalasını çağırır:
--
Lalacığım. Beni gönderecek
misin? diye sorar. Lala dahi:
--
Sultanım göndereceğim ama gece kalmayacaksın, kimse ile de görüşme. Pederini, hemşirelerini akşama kadar
gör. Akşamüstü gel ben seni ikinci
dubadan alırım. Haydi süslen,
elmaslarını tak, ablalarına hediye götür, der.
Kız kalkar, kemal-i meserretle
giyinir, kuşanır, takar takıştırır, hemşirelerine de birer elmaslı broş alarak feracesini giyer. Lalanın yanına gider. Lala da bir torba altın alır.
-- Kapa gözünü
sultanım der. Kız gözlerini kapar.
-- Aç gözünü
sultanım der. Kız gözlerini açar. Kendisini Unkapanı köprüsünün ikinci
dubasında bulur. Altın torbasını da
kızın eline verir:
-- Haydi
Sultanım Allah selamet versin. Akşamüstü
gel, burada Of Of diye bağır. Ben gelir
seni alırım, der. Kız da:
-- Merak etme
Lalacığım ben vaktiyle gelirim, diye oradan ayrılır. Hemen bir arabaya biner, evlerine gider. Orası fakir mahallesi olduğundan hiç araba o
sokağa girmemiş. Şimdi fevkalade olarak
bir arabanın gelmesi bütün komşuları pencerelere koşturur…?! Ablaları dahi pencereden bakarlar ki
elmaslara gark olmuş bir taze kapılarının önünde arabadan iner ve kapılarını
çalar. Hemen kızların ikisi de koşarlar
kapıyı açarlar. Kapıdan içeri o hanım
girer hem de şu türlü serzenişte bulur:
-- Hay
hıyanetler… Hay altı ayda küçük hemşirenizi ne çabuk unuttunuz? Bana yabancı gibi bakıyorsunuz. Kızlar o zaman kardeşlerini tanır ve
ağlayaraktan boynuna sarılırlar. Kimisi
yaşmağını çözer, kimisi feracesini çıkarır.
Zaten güzel olan hemşirelerini büsbütün güzelleşmiş bulurlar. Kız getirdiği hediyeleri ve altın torbasını
verir. Kızların meserretlerinden
haykırışlarını duyan bitişik evdeki acuze bir kadın hemen yeldirmesini arkasına
alır, kızların evine gelir. Bu ihtiyar
kadın kızların valideleri vefat ettikten sonra daima aralarından çıkarmadığı
için hem severler, hem de valide bilirlermiş.
İhtiyar içeri girer girmez kız kalkar elini öper, ihtiyar dahi:
-- El
öpenlerin çok olsun evladım. Ayol bu
zamana kadar nerede idin? Halana diye
gittin bir daha görünmedin. Aa…. Üstüme iylik sağlık. Hiç böyle hala
görmedim. Anlat bakayım yavrum
nerelerdeydin, diye kızın önüne dökülür.
Kız dahi nerede bulunduğunun doğrusunu anlatır. Acuze güya meraklanmış
gibi birkaç kere genirdikten sonra:
-- A benim
evladım, o sarayda lalayla senden başka kimse yok mu, diye sorar. Kız:
-- Hayır bir
lalam bir de ben varım. Başka kimse yok,
cevabını verir. Acuze müstehziyane bir
tebessümle gözlerini süzerek:
-- Baksana
bana kızım, senin saf kalbin böyle şeylere aldanır ama ben aldanmam. Benim gibi gün görmüş geçirmiş kadın bir
vakitte aldanmaz, der. Kız bu lakırdıyı
işitir işitmez yıldırımla vurulmuşa döner:
--
Aman hanım nene o nasıl lakırdı, der.
İhtiyar dahi:
--
Nasıl masıl, ne bileyim gördüğüm hali doğru söylüyorum. Bakayım, sen ne yiyip içiyorsun? Kız:
--
Ne canım isterse lalama emrediyorum.
Pişirir, deniz kenarında masa üzerinde hazırlar. Ben de orada yerim. Bir bardak da şerbet içerim…
Kadın:
--
Ondan sonra yatağına mı gidersin, yoksa lalanla oturup konuşur
musun? Kız:
--
Vallahi hanım neneciğim ben hiç kendim yatağıma gitmedim. Nasıl
gittiğimi bilmem.
Kadın:
--
Gördün mü sefayı! İşte sen o
şerbeti içme de bak olanları seyret.
Şaşkın kız altı aydır acaba nasıl yatağıma yatıyorum diye düşünmedin
mi? Şimdi sen bu akşam git o şerbeti
içme. Bir bahane ile bir yere dök. Yine kendini uyuyor gibi yap da bak o zaman
benim sözümün haklı olduğunu anlayacaksın.
Kız:
--
Peki öyle yaparım bakalım ne olacak? Diye getirdiği altından biraz da
kocakarıya verir. Bir müddet sonra babası
da gelir. Onunla da görüşür. Fevkalade rahat olduğundan bahsile babasının
ellerinden öper. Öbür akşama kadar güle
oynaya vakit geçirirler. Akşamüstü
babası bir araba getirir. Kız da
ablalarıyla vedalaşıp gider. Unkapanı
köprüsünde arabadan iner, ikinci dubanın üstüne çıkar Of Of diye bağırır. Deniz karışır, Of Lala çıkar:
--
Aferin Sultanım sözünde sebat ettin, kapa gözünü, der. Kapar.
--
Aç gözünü der. Açar, kendisini
sarayında bulur. Bir müddet sonra lalası
yemeğini hazırlar getirir. Sultan yemeğini
yer. Şerbetini verir. Lala oradan ayrılır. Kız hemen şerbeti denize döker, kendini
uyuyor gibi sandalyenin üzerine bırakır.
Lala gelir, kızı kucağına alır karyolasına götürür, yatırır. Dışarıya çıkar. Kız kendi kendine:
-- Dur bakalım, galiba hanım nenemin dediği gibi
çıkacak, diye vukuata muntazır olur.
Saat altı raddelerinde uzaktan bir mızıka sedası işitir. Hemen karyolasından iner pencereden bakar ki birkaç
sandal içi erkeklerle dolmuş, ellerinde meşaleler öndeki sandalda gayet güzel bir
delikanlı. Sandallar rıhtıma
yanaşır. Delikanlı çıkar, sairleri
geldikleri tarafa dönüp giderler. Kız
şaşırır. Süratle karyolasına yatar. Şehzade de:
-- Sultanım geldi mi? diye sorar.
Lala
dahi:
-- Evet şehzadem, bu kız senin bildiğin hilekârlardan
değildir. Yine eski minval üzere
şerbetini içti, uyudu, ben de kucağıma aldım yatırdım, der. Şehzade emin olur. Doğru Sultan hanımın yanına çıkar. Bir müddet kızın cemalini meftuniyetle
seyreder. Sonra yatıp derin bir uykuya
dalar. Şehzadenin uyuduğunu kız hisseder
etmez hemen kalkar karyoladan aşağıya iner.
Baş uçlarında yanan altın şamdanı eline alır, şehzadenin yüzünü iyice
göreyim diye üzerine doğru tutar.
Şehzadenin güzelliğinden mütehayyir olup bin can ile aşık olur ve
muvazenesini kaybederek elindeki şamdanı alır mumun bir damlası şehzadenin
yanağındaki güzelliğine başkaca letafet veren bir (ben) varmış onun üzerine
damlar. Şehzadenin vücudunu bir alevdir
istila eder. Kız şaşırır. Şehzade uyanır:
-- Eyvah Lala.
Ben sana demedim mi? İşte
mahvoldum, diye bağırır. Lala imdada
koşar:
-- Ne oldun şehzadem? Der. Şehzade
--
Ben sana demedim mi? İnsanoğlu hilebazdır kimse ermez fendine Her kişi
ne ederse yine kendi eder kendine: Gözüm
görmesin sultanı fırına at. Benim canıma
kıyan insanı vallahi istemem, der.
Lala
kızı tutar yanmış fırına götürür. Biçare
kız hiç söz söylemez, yalnız ağlarmış.
Lala der ki:
Arkası yarın....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder